Makaleler

Ağu10

ABD İmparatorluğunun Sonu Geliyor

Yazar // Ergun Göknel Kategori // Amerika

ABD İmparatorluğunun Sonu Geliyor

Başlığı okuyunca pek çok okuyucu “Hadi canım sen de!...” diye düşünecektir. ABD İmparatorluğunun sonu nasıl gelir?

Yükselme, tepeye erişme evresinin doğal sonucu düşüştür. İnsanlar gibi devletler de büyüyüp yükseldikçe ve egemen oldukları bölge genişledikçe yanlış yapma olasılıkları da çoğalır. Kendilerini yenilmez ve her şeye muktedir görmeye başlarlar. Gücün kibri içerisinde boğulmaya başlarlar. Ve düşüş başlar….

Düşüşün ilk göstergelerinden biri de gücü korumak için söylenen yalandır. Tıpkı ABD’nin Irak’ı işgal için yalan söyleyerek gerekçeler icat etmesi gibi. Yalanı izleyen uygulama baskı ve zulümdür, çaresizlıktir. Bir Kuran ayetini burada yeniden hatırlatmak istiyorum:

Gerçek şu ki, krallar bir ülkeye girdiklerinde orayı tarümar ederler, oranın soylu ve onurlu insanlarını aşağılarlar. İstilacıların davranış tarzı (her zaman) böyledir.” (Neml Suresi, ayet:34)

ABD 1991 yılından sonra dünyanın tek egemen gücü olmaya başladığında sonun geleceği de belli olmuştu. Gücüne engel olacak, aldığı kararları yeniden gözden geçirmesini sağlayacak hiçbir karşı kuvvet artık yoktu. Ne isterse yapabilir, dünyayı nasıl isterse öyle yönetebilirdi. ABD’nin sonsuz ekonomik gücü ve silah üstünlüğüne ancak denetlenemeyen bireysel hareketler karşı gelebilirdi. Bu hareketler de “terör” olgusunun dünyada öne çıkaracaktı ve çıkardı.

11 Eylül terör olayı bir uyarıydı. ABD tarafından algılanamadı. Sonsuz güce sahip olan bir devlet görünümünde, gelecek için tüm gereksinimlerini, özellikle de enerji kaynaklarını garantiye almak için sınırsız aldırmazlıkla insanları, ülkeleri egemenliği altına alma çabasına girişti.

ABD türü demokrasiyi tüm dünyaya yayma dileğini açıklayarak Irak’ı işgal etti. Biliyorsunuz ABD Demokrasisi yalnızca ABD vatandaşları için geçerlidir. ABD vatandaşları sonsuz eşitlik ve hoşgörünün kapsadığı özgür bir ülkede yaşama ayrıcalığına sahiptir. Bu demokrasi 21.yüzyıla uyarlanmış köle toplumunun gerçekleşmesidir. ABD vatandaşı olmayanlar varlıklarını ancak uysal köleler olarak sürdürebilirler.

Eski Roma’nın “pleb”leri ve “partici”leri gibi, ABD vatandaşları da ayrılmışlardır. WASP (White-AngloSaxon-Protestant) olanlar “partici” rolünü üstlenmişlerdir. Çeşitli ülkelerden, milletlerden ve ırklardan gelenler “pleb”leri oluştururlar. ABD vatandaşı olabilirsiniz, ancak siyah ırktan olursanız, Yahudi veya Meksikalı olursanız, Katolik olursanız (J.F.Kennedy nasılsa Başkan seçilmiştir. Onunda fazla yaşamasına izin verilmemiştir.) belirli yerlere gelemezsiniz. Sadece oy verebilir, ve diğer özgürlüklerden, tüketici toplumunun sonsuz olanaklarından faydalanabilirsiniz. Ancak suyun kaynağını soruşturmamanız, bilmemeniz için tüm iletişim olanakları kullanılır. Beyniniz yıkanır. Yalnızca kendi çıkarlarınızı düşünür hale getirilirsiniz. Artık “Biz” yoktur “Ben” vardır. Tek inanç insanın kendi çıkarı için düşünme inancıdır.

Nasıl Roma İmparatorluğu Pax Romana uygulamasını dünyaya kabul ettirmeye çalıştıysa ABD de şimdi Pax Americana’ya tüm dünyanın boyun eğmesini istemektedir. Bu amacına erişmek için de en açık şekilde kaba güç kullanmaktadır. Bu güce boyun eğmeyenler, köleliyi kabul etmeyenler açlık ve ölümle karşı karşıyadırlar.

Bireysel karşı gelmenin terör eylemleri şeklinde ortaya çıkması haklı olarak insanları rahatsız etmektedir. Aklı başında hiçbir insan terörü desteklemez. Fakat ABD işgalcilerinin, kurtuluş savaşı verirken gerilla taktiklerine başvuran, işgal altındaki toplumların bu hareketlerini terör olarak adlandırmasının ne kadar doğru olduğunu düşünmekte fayda vardır.

İnsanlar ayrılıkçı düşüncelerle kurtuluş savaşı vermemektedirler. İstedikleri sadece kendi ülkelerinde kültürlerine, geleneklerine göre özgür yaşamak, bağımsız olmaktır. Ayrılıkçı terörü kurtuluş savaşı ile karıştırmamak gerekir. Filistinlilerin mücadelesi bir özgürlük savaşıdır. Aynı Vietnam’da olduğu gibi. Irak halkı, tüm unsurlarıyla aynı kurtuluş savaşına başlamıştır. Her ne kadar kaba işgalden kurtulma süreci sürmekteyse de, görümüş o ki daha bir süra Pax americana süreci içinde yaşayacaktır.

Irak sonrası sıraa Afganistan’a gelmiştir. Büyük Britanya İmparatorluğu’bub üzerinde güneş batmadığı dönemde dahi bir türlü sözünü geçiremediği, en haşmetli döneminde SSCB’nin (Rusya) tüm silah gücünü kullanmasına karşın hakim olamadığı Afgabisten. Şimdi NATO şemsiyesi altındaki 100.000 ABD askeri de, ülkenin işgal etmeye çalıştığı fakat bir türlü beceremediği alan da dahi başarısız olmuştur.

Kurutluş savaşına karşı gelmek kolay bir iş değildir.

ABD 20 yıl önce Vietnam’da aldığı yenilgiyi çok kısa sürede unutmuşa benzemektedir. Gücün getirdiği kibir, tarihin doğru algılanmasına ve tarihten edinilecek deneyimlerin gözardı edilmesine engel olmaktadır.

Yeni çağlarda ilk kurtuluş savaşını başarı ile sona erdirmiş olan Türkiye Cumhuriyeti örneği de çok çabuk unutulmuştur. Bu eşsiz örneği unutan yalnızca ABD değildir. Ülkemizdeki pek çok kişi de aynı unutkanlığa kapılmıştır. En büyük gazetelerin genel yayın yönetmenleri de dahil olmak üzere pek çok yazarımız tarihi unutup, ABD’nin güç girdabına kapılmış gidiyorlar. Haklılığın ve insanların özgürlük isteklerinin sonsuza kadar bastırılabileceğini düşünüyorlar.

Irak işgalinden üç ay sonra ABD işgal güçleri kurtuluş savaşçılarınca ciddi olarak hırpalanmaya başlamışlardır. İşgalciler kendilerine yardımcı olacak yeni işbirlikçiler aramaktalar. Önce yeni bir Irak ordusu yaratma çabası içerisine girmişlerdir. Ayda 60 dolar aylıkla kiraladıkları insanların kendilerine yardımcı olacağına inanarak onların eğitimini özel bir Amerikan şirketine yaptırmışlardır. Bu insanların da ergeç kendilerine karşı kurtuluş savaşçılarıyla birlik olacaklarını görmemektedirler. Kurtuluş savaşına katılmayanları da, tarihte çok görüldüğü gibi, tüm işgalci işbirlikçilerinin akıbeti beklemektedir.

Vietnam, Irak ve Afganistan; ve ABD ekonomisinin çökmesi. Uzun süre savaş sayesinde yaşayan bir dev ekonomi bugün büyük bir çöküntü yaşamaktadır. Yıkılırken yarttığı girdap da kendine kayıtsız şartsız bağımlı Avrupa birliği’ni birlikte sürükleyecektir.

Yazar Hakkında

Ergun Göknel

Ergun Göknel

1989 Yılında, adı o güne kadar kamuoyunca duyulmamış bir kişi İstanbulluların yaşamına girdi. Bir kentte yaşayanların, bir insanın yaşamının en önemli unsuru SU’yun başına getirildi. Susuzluk çekenler onu suçladılar, ona küfür ettiler.. O güne kadar mahallelerine, evlerine su gelmemiş olanlar, su boruları döşenmeye başlayınca onu kucakladılar, öptüler.
Kimdi bu insan?...

Bir yorum yapın

Yorum yapmak için oturum açmalısınız. İsterseniz aşağıdan oturum açabilirsiniz.

Twitter response: "Could not authenticate you."

Özel Önerİm

Pizzeria Pidos

Samimi ortamıyla
ev gibi bir İtalyan restoranı.
Gümüşsuyu caddesinde

Websitesine git

Temasa geç

Düşüncelerinizi dinlemekten mutlu olacağım!

Ergun Göknel
34330 Levent, IST
Türkiye

Temasa geç