Denemeler

Eyl24

Siyasette ahlak ve istifa

Yazar // Ergun Göknel Kategori // Siyaset

Siyasette ahlak ve istifa

Siyasette ahlak konusunda yazdığım son yazıda istifa müessesesinin ülkemiz siyasetinde ne kadar seyrek yer aldığından söz etmiştim. Bu konuda da olumlu ve olumsuz üç örnek vermiştim.

Son elli yılın dünya siyaset yaşamını, siyasetçilerini aklımızdan geçirirsek “istifa” unsurunun nasıl kullanıldığını da yeniden hatırlamış oluruz.

ABD Başkanı Nixon Watergate olayından dolayı istifa etmişti. Bu olay tabii çok yönlüydü. Bir yönüyle Türkiye’de meydana gelmiş bir olayla paralelliğini belirtmek gerekli. Ülkemizde yasadışı bir uygulamayla pek çok kişinin telefonları dinlendi. Gazeteciler başta olmak üzere pek çok siyasetçi ve son günlerde açıklandığı gibi Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay dahi dinleme listesindeydi.

Kimin suçlandığını veya sanık sandalyesine oturduğunu, hüküm giydiğini hatırlayabiliyor musunuz? Ben hatırlamıyorum. Birkaç üst düzey bürokratın veya MİT mensubunun olayın sorumlusu olarak belirlendiği basın organlarında çıktı. Onlar da beraat etti. Savcı, yerel mahkeme kararını Yargıtaya gönderme gereğini bile duymadı. Siyasi mevkilerde olan üst düzey görevlilerin talimatı veya en azından haberi olmadan bu yasadışı dinlemelerin yapılabileceğine siz ihtimal verebiliyor musunuz? Ben veremiyorum!... Nerede istifa!....


Siyasi yaşamın uygulamasında seçim kaybeden parti liderinin istifa etmesi olağandır. Siz Türkiye’de seçimde oy oranı azalan bir siyasi parti liderinin istifa ettiğini hiç gördünüz mü? Ancak Kasım 2002 seçimlerinde meclise giremeyen, oy oranları tek rakamlı yüzdelere düşen parti liderlerinden ikisi istifa etmek zorunluluğunda kaldı. Diğer ikisi duruyor. Önce istifa ederiz dediler de, sonra bu söylemlerini unutuverdiler.

Değil parlamentodan silinince istifa etmek, iktidarda kalabilecek oy almasına karşın, bir önceki seçime göre oyu azalınca istifa etmek pek çok siyasi parti liderinin olağan uygulamasıdır.

Tüm bu yazdıklarımı okuduğunuz zaman yeni bir şey okumadığınız kanısına varabilirsiniz. Sizden, aşağıda ayrıntılarıyla yazdığım iki olayı dikkatle ve sabırla okumanızı rica edeceğim.

Hepimizin her gün aklından geçirdiklerini, belki de pek çok eksiğiyle bir araya toplamanın ve yazmanın gerekli olduğunu düşündüren bir olay bu yazının itici gücü oldu. Üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği’nin en etkili ve güçlü üyesi Almanya 2002 yılının Ağustos ayında siyasal ahlak dışı bir dizi olayla çalkalanmıştı.

2002 yılı Temmuz ayı içerisinde, 140.000 markın, Almanya Savunma Bakanı Scharping’in 1998 parlamento seçimlerinden iki gün önce açılan banka hesabına yatırıldığı basına sızdı. Bu para bakanın hesabına M.Hunzinger tarafından yatırılmıştı. Aynı kişi paranın yatırıldığı hesabı kullanma yetkisine de sahipti. Kullanma yetkisi hesapta bulunan parayla borsada alım ve satım yapmayı da kapsıyordu.

Hunziger, Alman savunma ve silah sanayicilerinden oluşan geniş bir müşteri listesine sahipti. Şirketinin yıllık cirosu 2001 yılında 24 milyon marka yaklaşmaktaydı. Hunzinger arşivi 60.000 adres ve telefon numarasını kapsıyordu. Almanya’da temsil ettiği kişiler Bill Gates’den Libya diktatörü Kaddafi’ye kadar uzanıyordu. İlişkileri Alman Parlamentosundaki tüm partilerin milletvekillerini kapsıyordu. Tek istisna Doğu Almanya’nın iktidar partisi SED yerine kurulmuş plan PDS’di. Hunzinger 1990-1999 yılları arasında tüm partilere bağışlar yapmıştı. Bir milyon markı aşan bağıştan 392.500 DM Hür Demokrat Parti’nin (FDP), 289.800 DM Hristiyan Demokrat Parti’nin (CDU), 213.500 DM Hristiyan Sosyal Birlik’in (CSU), 109.000 DM Alman Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) ve 52.400 DM Yeşiller’in (Grünen) hissesine düşmüştü. Bu bağışların yalnızca 437.000 DM’lik bölümü partilerin resmi hesplarında görülüyordu. Hunzinger şahsen veya sahibi olduğu üç şirket tarafından da 20.000 DM’nin altında çok sayıda bağış yapmıştı. Yasalara göre 20.000 DM altında yapılan bağışların resmi bilançolarda belirtilmesi gerekmiyordu.

Savunma Bakanı Scharping’in banka hesabına, Bakan olduktan 45 gün sonra ilk yatırılan para miktarı 80.000 DM tutarındaydı. Resmi kayıtlara göre, Bakanın ileride yazacağı anıları için avans ödemesi yapılmıştı. Ancak Scharping ile Hunzinger arasında bu konuda yapılmış yazılı bir anlaşma yoktu.

15 Şubat 1999 tarihinde bu hesap üzerinden yapılan borsa işlemi ile yaklaşık 30.000 DM kazanç sağlanmıştı. Bu kazancın Bakan Scharping tarafında vergilendirildiği konusunda da bir belge yoktu.

13 Eylül 1999 tarihinde Hunzinger tarafından aynı hesaba 60.000 DM daha yatırılmıştı. Resmi kayıtlara göre Scharping 1996, 1997 ve 1998 yıllarında Hunzinger tarafından düzenlenen üç toplantıda konuşmacı olmuştu. Burada sorulması gereken üç toplantı için verilen 60.000 DM’in neden ilk toplantı tarihinden üç yıl ve son toplantı tarihinden bir buçuk yıl sonra ödenmiş olduğuydu. Ayrıca genelde Bakanların görevleri sırasında konuşmacı olarak katıldıkları toplantılardan şahsen ücret almalarının hukuken doğru olmadığı uzmanlar tarafından ifade ediliyordu. Konuşmacı olarak Bakanlara verilen ücret doğrudan üyesi bulundukları partiye bağış olarak ödeniyordu.

Hunzinger, Mayıs 1999 tarihinde tanınmış bir özel üniversite olan European Business School’a (EBS) 50.000 DM bağış yaparak, Scharping’in, doktor unvanı olmamasına rağmen, Ekim 1999-Nisan 2000 döneminde ders vermesini sağlıyordu.

Diğer ilginç bir olay da, Bakan Scharping’in Frankfurt’un tanınmış bir mağazasından aldığı giyim eşyasıydı. Yaklaşık 55.000 DM tutarındaki giysilerin bedeli Hunzinger tarafından ödenmişti. Bakanın bu hediye için vermesi gereken yüzde 17 tutarındaki vergiyi ödeyip ödemediği halen araştırılmakta.

Hakkındaki iddiaların yayınlanmasından 48 saat sonra Başbakan Schöder, Savunma Bakanı Scharping’e birlikte çalışma imkanının artık mevcut olmadığını belirterek istifasını istiyordu. Kamuoyu araştırmalarında yüzde 34 olan SPD oyları bu kesin ve çabuk karardan sonra yüzde 37’ye yükseliyordu. Almanya Meclis Başkanı Thierse de, eski Bakan’ın aldığı ücretleri kuralları çiğneyerek, Meclis Başkanlığına bildirmemesi sebebiyle Scharping’in savunmasını istiyordu.

Alman Sosyal Demokrat Partisi, muhalif partiler Hristiyan Demokrat ve Hür Demokrat’ların karşı gelmesine rağmen, hazırladığı kanun tasarısını Meclis’e sevk etti. Mevcut yasaya yapılan bir ekle, bundan böyle Milletvekilleri parlamento dışındaki uğraşılarını ve bu uğraşılardan sağladıkları gelirleri, bugüne kadar olduğu gibi yalnızca parlamento başkanına bildirmekle değil, ayrıca parlamento el kitabında ve internette de açıklamakla yükümlü olacaklardı.

Basında çıkan bilgiler Hunzinger’in siyasilerle olan ilişkilerinin geçmişine doğru derinleştikçe, bugüne kadar gizli kalmış bağlantılar teker teker gün ışığına çıkmaktadır. Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) parlamento gurubu başkanı F.Merz, eski Ekonomi Bakanı G.Rexrodt (FDP), Hessen Eyaleti Başbakanı R.Koch ve FDP Başkanı G.Westerwelle, Parlamento üyesi P.Danckert (SPD) ilk göze çarpanlar oluyordu.

“İlişki Tellalı” Hunzinger 1990 yılından beri tüm siyasi parti ileri gelenleri ile bağlantılarını en samimi şekilde devam ettiriyordu. Temsil ettiği savunma ve silah endüstrisinin Almanya üzerinden yaptığı satışları düzenlemekte de büyük bir beceri gösteriyordu. Karşılığında ödenen paralar iki yöntemle dağıtılıyordu. En fazla kullanılan yöntem, Hunzinger tarafından düzenlenen toplantılara konuşmacı olarak katılan siyasilere ödenen ücretlerin, üyesi oldukları partilere bağış olarak verilmesiydi. Bu yöntemi Hunzinger, “ Kimsenin eline bir şey geçmiyor – fakat biz bağış yapıyoruz.” Sözleriyle ifade ediyordu.

Diğer yöntem ise, Hessen eyaleti Başbakanı R.Koch için yapıldığı gibi, seçim döneminde özel radyolara verilen spot reklamlar ve gazetelerde çıkan ilanların finansmanıydı. Koch için verilen bu desteğin tutarı yaklaşık 150.000 DM olarak hesaplanıyordu. Gene Hunzinger’in ifadesiyle, “Bu sistem içerisinde, uzun vade de olsa verilenin karşılığı alınır.”

Hunzinger’in merkezinde olduğu bu düzen içerisinde 1990 yılında Suudi Arabistan’a 36 adet keşif tankını 446 milyon DM gibi çok yüksek bir fiyatla satılıyordu. Bilinmeyen kanallara akıtılan 220 milyon DM rüşvet satış fiyatına dahil edilmişti

Bu sistem içerisinde ülkemiz kamuoyunun dikkatini çeken olay Türk asıllı Yeşiller Partisi milletvekili Cem Özdemir’in de olaylara karışmış olmasıydı. Özdemir 1999 yılında Hunzinger’den 80.000 DM özel kredi almıştı. Kendi ifadesine göre bu parayı vergi borçlarının ödenmesinde kullanmıştı. 1999 yılında olağan banka kredi faizi yüzde 9 olmasına rağmen, Özdemir’in Hunzinger’e ödediği faiz yüzde 5,5 tutarındaydı. Yaptığı açıklamaya göre, Özdemir ayda 2000 DM vererek krediyi geri ödemişti. Faiz farkı tutarı olarak hesaplanan 5.200 DM Özdemir tarafından “İşkence Kurbanları Merkezi”ne bağışlanıyordu.

Yeşiller Partisi içinde önemli bir yeri olan ve bir süredir partinin eşbaşkanlığını üstlenmiş olan, Özdemir 2002 seçimlerinde de seçilmesi garanti olan bir sırada aday gösterilmişti. Düşük faizle alınan kredi olayından sonra Yeşiller Partisi başkanı tarafından da tüm olanlar “siyasal eşeklik” (politische Eselei) olarak tanımlanıyordu.

Cem Özdemir kendisinin ve partisinin sahip olduğu siyasal ahlak anlayışına uygun olarak, olayın basına aksetmesinden altı gün sonra, seçimlerde aday olmayacağını ve bundan böyle parlamento üyeliği için adaylık düşünmediğini açıklıyordu.

Şimdi lütfen ülkemizde siyasilerin karıştığı iddia edilen maddi veya siyasi çıkar olaylarının hacmi ile, yukarıda çok ayrıbtılı olarak yazdığım olayı karşılaştırın. Ve bir hükme varın. Siz de hak verirsiniz ki, benim yorum yapmama gerek yok.

Almanya’daki son siyasal skandal yalnızca Hunzinger’le ilişkilerinden dolayı Savunma Bakanı Scharping’in bakanlıktan ayrılması ve Cem Özdemir’in siyasal yükselişinin duraksaması ile sınırlı değildi. Tüm bu olaylar kamuoyunda tartışılırken, pek çok ülkede fazla dikkat çekmeyebilecek fakat Alman kamuoyunu etkileyen diğer bir sıkıntılı olay hemen hemen tüm parlamento üyelerinin siyasal ahlak anlayışını ortaya koyuyordu.

Alman Havayolu Şirketi Lufthansa tarafından, Milletvekillerine verilen, görev uçuşları için geçerli kredi kartının kullanılmasında biriken ücretsiz uçuş puanlarının gene görev uçuşları için harcanması gerekirken, Cem Özdemir’in bu ücretsiz uçak biletini bir arkadaşı için kullandığı ortaya çıkıyordu. Yaptığının hatalı bir hareket olduğunu açıklamasına rağmen, olay Özdemir’in olumsuz ve bir Milletvekiline yakışmayan hareketi olarak değerlendiriliyordu.

İki gün içerisinde, aynı kusurlu hareketin Berlin Ekonomi Senatörü Gysi (PDS) tarafından da yapıldığı ortaya çıkıyordu. Gysi Parlamento üyesi olarak bulunduğu 2000 ve 2001 yıllarında ücretsiz uçak biletlerini özel işleri için kullanmıştı. Gysi olayın yanlış bilgiden kaynaklandığını ve kullandığı ücretsiz biletlerin karşılığını “Amnesty International”e bağış olarak ödeyeceğini açıklıyordu. Ancak tüm olayın, partisinin ve kendisinin ahlak anlayışına uymadığını ve yaptıklarının, kötü niyet olmadan gerçekleşmiş olsa dahi, ciddi bir hata olduğunu ileri sürerek üç gün sonra Berlin eyalet parlamentosundaki tüm görevlerinden istifa ediyordu.

Gysi’nin kamu görevlisi olarak kullanması gereken ücretsiz uçak biletlerini özel işlerinde kullanarak “maddi çıkar” temin ettiği iddiasıyla savcılığa suç duyurusu yapılıyordu. Ayrıca çeşitli partilere mensup Milletvekillerinin de aynı şekilde kamu hizmetinde kullanılması gereken ücretsiz uçuşları, özel olarak kullanıldıkları iddia ediliyordu. 1998 yılından beri Almanya Çevre Bakanı olan J.Tritt (Yeşiller), Dışişleri Bakanlığında bakan yardımcısı olarak görev yapan L.Volmer (Yeşiller), CDU/CSU Parlamento Gurubu Başkan Yardımcısı G.Nooke gibi tanınmış ve önemli görevlere sahip Milletvekilleri hakkında yayınlanan iddiaların reddedilmesine rağmen, kamuoyu tedirgin oluyordu. Tüm partilerin gurup başkanları kendi milletvekillerinden bir bölümünün aynı şekilde, özel işleri için ücretsiz uçuş haklarını kullanmış olabileceklerini belirtiyorlardı.

Her kademedeki siyasetçinin, fakat özellikle devletin üst kademelerine yükselmiş olan kişilerin mevkilerine tanınan hakları ve kolaylıkları zaman içerisinde doğal ve kendilerine verilmiş bir hak olarak görmeye başlamaları sonun başlangıcı olmaktadır. Özellikle tüm çabalarını topluma hasretmeleri gereken Milletvekillerinin ve seçilmiş yerel yöneticilerin giderek seçmenlerinden uzaklaşmaları düzeltilemeyecek yanlışlıkların kaynağı görünüşündedir

Şimdi Başbakanlık uçağı ile Başbakan’ın tüm aile efradının yolculuk etmesinin olağan karşılandığı ülkemizdeki siyasi ahlak anlayışını lütfen yukarıdaki olayla karşılaştırın.

Almanya’da, Özdemir ve Gysi gibi, siyasette çok ilerilere gidebilecekleri düşünülen iki değerli kişinin kolayca gözden kaçabilecek bir yanlış yapmaları onların tüm siyasal geleceğinin zora girmesiyle sonuçlanmıştır. Umalım ki, ayrıntılarını anlattığımız bu olayı örnek alabilecek siyasetçilerimizin davranışlarında bir şeyler değiştirir.

Her kural dışı hareket ortaya çıktıktan sonra, daha sert kuralların gerekli olduğu düşünülür. Ve de daha sert kurallar yürürlüğe girer. Ancak yaşananlar göstermiştir ki, aşılamayacak ve aşılmayan hiçbir kural yoktur. Tek geçerli olan insanların kendi kendilerine koydukları ahlak kurallarıdır. Bu kurallar işlemedikçe ve de bireylerin kendilerini bağladıkları ilkeler belirli bir süre içerisinde toplum tarafından kabul edilmedikçe, tüm yasa dizileri yeterli derecede etkili olmayacaktır.

Özellikle siyasiler için kendi kendilerine koydukları ahlak kurallarının büyük önemi vardır. Avrupa Birliğine girme çabasında olduğumuz şu günlerde başta siyasetçiler olmak üzere hepimizin düşünce yapımızı değiştirmemiz gerekecektir. Yoksa yüz tane Avrupa uyum yasası çıkarılsa bir fayda sağlayacağına inanmıyorum. İnsanlarımızın kendi kafalarında uyum yasaları yaratmaları ve bu yasaları uygulamaları gerekir.

Yazar Hakkında

Ergun Göknel

Ergun Göknel

1989 Yılında, adı o güne kadar kamuoyunca duyulmamış bir kişi İstanbulluların yaşamına girdi. Bir kentte yaşayanların, bir insanın yaşamının en önemli unsuru SU’yun başına getirildi. Susuzluk çekenler onu suçladılar, ona küfür ettiler.. O güne kadar mahallelerine, evlerine su gelmemiş olanlar, su boruları döşenmeye başlayınca onu kucakladılar, öptüler.
Kimdi bu insan?...

Bir yorum yapın

Yorum yapmak için oturum açmalısınız. İsterseniz aşağıdan oturum açabilirsiniz.

Twitter response: "Could not authenticate you."

Özel Önerİm

Pizzeria Pidos

Samimi ortamıyla
ev gibi bir İtalyan restoranı.
Gümüşsuyu caddesinde

Websitesine git

Temasa geç

Düşüncelerinizi dinlemekten mutlu olacağım!

Ergun Göknel
34330 Levent, IST
Türkiye

Temasa geç